Tatar Çölü - Dino Buzzati
künye
Dino Buzatti, 16 Ekim 1906 tarihinde İtalya'da San Pellegrino'da doğdu. Ailesi sonradan Milano'ya yerleşti. Buzzati, hukuk fakültesini bitirdikten sonra, Corriera della sera gazetesinde çalışmaya başladı. Onu sonraki yazarlık yaşamına hazırlayan üç tutkusu vardı: Dağ, resim, şiir. İlk romanı olan Barnabo delle Montagne'yi 1935'te yazdı. Başyapıtı sayılan Tatar Çölü'nü 1940'da yayınladı. 1939'da Corriera della sera adıans avaş muhabiri olarak Addis Ababa'ya gitti ve gözlemci olarak da olsa, katıldığı çarpışmaları yazdı. Buzzatı'nin ayrıca Il Segreto del Bosco, Vecchio, I sette messaggeri, Paula alla Scala, Il gtande ritratto, Sessanta racconti Il Colombre gibi yapıtları yanında tiyatroya uyarlanmış çalışmaları ve resimleri de vardır.
Üslubu, birçok bakımdan Kafka'ya benzetilen Buzzati değeri geç anlaşılmış bir yazardır. Hatta önce kendi memleketi olan İtalya'da değil, Fransa'da ilgi görmüştür.
28 Ocak 1972'de Milano'da ölmüştür.
Hülya Uğur Tanrıöver 1955 yılında İstanbul'da doğdu. 1974 yılında Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra yüksek öğretim (1979) ve lisans üstü (1980) çalışmalarını, Paris'de Sorbonne Üniversitesi'nde siyasal bilim, siyaset sosyolojisi ve sosyoloji dalında yaptı. Daha sonra Türkiye'ye dönerek, basın-yayın ve araştırma alanlarında özel sektörde çalıştı. 1996'dan bu yana Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde öğretim görevlisidir. 2003 yılında Fransa Montpellier'de doktorasını yapan Hülya Uğur Tanrıöver, başta Michel Foucault, Pierre Bourdieu, Cornelius Castoriadis gibi pek çok önemli Fransız düşünürünü Türkçe'ye ilk kez kazandırdı. Doçent Tanrıöver'in özellikle sosyal bilim alanında, bazıları da edebiyat alanına giren yaklaşık yirmi kitap ve birçok makale çevirisi vardır. Ayrıca bilimsel çalışmalarına ilişkin telif kitapları ve çok sayıda makalesi yayınlanmıştır.
Kitabın Konusu
İtalyan edebiyatının köşe taşlarından Dino Buzzati’nin ilk romanı olan Tatar Çölü, modernist edebiyata yapılmış en önemli katkılardan biri. Genç teğmen Giovanni Drogo, ilk görev yeri olarak Tatar Çölü’ndeki Bastiani Kalesi’ne tayin edilir. Uzun boylu kalmak istemediği bu sınır bölgesinde geçirdiği seneler ona, vaktiyle gözünde büyüttüğü zafer tutkusunun kofluğunu ve askerlik hayatının monotonluğunu öğretir.
“Yaşamı boyunca beklediği an” bir türlü gelmez. Zamanla “sesi, ihtiyar sesine dönüşür”, “bakışları çok yaşlı bir adamın bakışları gibi sarımtırak ve camdan bir görünüş alır”. Varoluşun anlamsızlığı, boylu boyunca serilir önüne. Gündelik hayatın durağan ritmi, alışkanlıkların uyuşturucu etkisi ruhunun derinliklerine işlerken Tatar Çölü’nün sadece kendisinin değil aynı zamanda insanlığın sınır bölgesi olduğunu anlar. Edebiyatta Beckett, Camus ve Kafka’nın başlattığı varoluşsal sorgulamaya karmaşık bir boyut katan, zengin bir anlatı Tatar Çölü.
Kitap Eleştirisi
Harp okulundan yeni mezun olan ve istemediği hâlde Bastiani Kalesine atanan genç bir teğmenin hayatının anlatıldığı Tatar Çölü belki de İtalyan edebiyatının başyapıtlarından biri. Şu ana kadar Zeno'nun Bilinci de dahil olmak İtalyan edebiyatından birkaç kitap okuyan biri olarak diyebilirim ki Tatar Çölü, İtalo Svevo'dan sonra okuduğum en iyi İtalyan romanı.
Kitapta gençliğini ve kariyerini askerliğe adayan, en büyük hayali Bastiani Kalesinde büyük bir savaş görmek olan Giovanni Drogo'nun içsel dünyası betimlenmekte. 1940 yılında yayınlanmasına rağmen konusu tahminimce 19. yüzyılın hayali bir coğrafyasında geçmekte. Gönülsüzce Bastiani Kalesinde hizmetine başlayan genç Teğmen Drogo, ilk zamanlar kaleden kurtulmaya çalışsa da kalenin gizemli cazibesi onu esir almış, tüm hayatını gözlerden ırak tecrit edilmiş bu kalede geçirmeye karar vermiştir.
Tatar Çölü yazar Dino Buzzati'nin kendi hayatından birçok parçanın yer aldığı, yalnızlık konusunun ağır bir şekilde işlendiği melankolik bir roman. Gençliğini sınırda bulunan bir kaleyi savunmaya adayan Giovanni'nin yıllar geçtikçe hissettiği hüzünler, pişmanlıklar ve yaşanmamışlıklar derin bir şekilde betimlenmekte. Bu yönüyle kitaba psikolojik bir tahlil gözüyle bakabiliriz.
Konusu oldukça ağır ilerlemesine rağmen kitabın sonlarının hızlı bir şekilde geçiştirilerek yazıldığı izlenimini edindim. Bir bakıyorsunuz kahramanımız iki yıl yaşlanmış. Bir bakıyorsunuz on beş yıl geçmiş ve ardından bir sayfa sonra Drogo'nun son yıllarına tanık oluyorsunuz. Bu geçişler biraz ağırdan alınabilir, daha güzel işlenebilirdi diye düşünüyorum.
Akıcı ve sürükleyici bir kitap değil Tatar Çölü. Çoğunlukla durum betimlemelerinin ağır bastığı, bir insanın içsel dünyasının resmedildiği, okurken keyif alabileceğiniz türden psikolojik bir roman. Dili yalın ve sade. Özellikle otuz yaşını geçmiş, hayatta bazı şeyleri görmüş olgun insanların okumasını tavsiye ediyorum. İtalyan edebiyatına merakınız varsa yaşın önemli olmadığını da belirtirim. 1976 yapımı, imdb'de 7.5 puan almış filmi de bulunmakta.
Hülya Uğur TANRIÖVER'in şahane çevirisi ile şimdiden keyifli okumalar!
Tatar Çölü Romanının Karakterleri
Andronico (s106) Bastiani Kalesindeki nöbetçi
Angustina (bkz. Pietro Angustina)
Batta (s106) Bastiani Kalesindeki çavuş
Bosco (s16) Harp akademisindeki subay
Carlo Morel (s23) Bastiani Kalesinde teğmen
Claudina (s59) Pietro Angustina'nın sevgilisi
Drogo (bkz. Giovanni Drogo)
Espina (s40) Tronk'un tek dostu olan başçavuş
Ferdinand Rovina (s66) Bastiani Kalesinde yaşı ellinin üzerinde olan doktor
Fernandez (s116) Yedinci muhafız alayı teğmeni
Filimore (s54) Bastiani Kalesinde on sekiz yıldır bulunan albay
Fonzaso (s36) Bastiani Kalesindeki yüzbaşı
Forzi (s111) Bastiani Kalesindeki yüzbaşı
Francesco Grotta (bkz. Grotta)
Francesco Vescovi (s6) Drogo'nun ticaretle uğraşan arkadaşı. Maria'nın ağabeyi
Giovanna (s148) Drogo'nun evindeki hizmetçi
Giovanni Drogo (s5) Romanın baş kahramanı subay
Giuseppe Lazzari (s93) Bastiani Kalesindeki topçu er
Grotta (s30) Karakol amiri teğmen
Lagorio (bkz. Max Lagorio)
Lazzari (bkz. Giuseppe Lazzari)
Lucca (s212) Drogo'nun emir eri
Maderna (s106) Bastiani Kalesindeki teğmen
Magnus (s16) Harp akademisindeki albay
Maria (s74) Drogo'nun sevdiği kadın. Francesco Vescovi'nin kız kardeşi.
Martelli Giovanni (s103) Giuseppe Lazzari'yi öldüren, lakabı Arap olan er
Martini (s61) Bastiani Kalesindeki nöbetçi asker
Matti (s23) Bastiani Kalesi kumandanı binbaşı
Max Lagorio (s58) Bastiani Kalesindeki kont
Micheli (s156) Mariaların üst kat komşuları
Montana (s100) Bastiani Kalesindeki en eski teğmen
Monti (s120) Bastiani Kalesindeki yüzbaşı
Morel (bkz. Carlo Morel)
Moro (s200) Drogo yüzbaşı iken kaleye yeni gelen teğmen
Nicolosi (s38) Bastiani Kalesinde komutan yardımcısı yarbay
Ortiz (s13) Drogo'nun Bastiani Kalesine giderken tanıştığı yüzbaşı
Pietro III (s24) İtalyan majestesi
Pietro Angustina (s58) Drogo'nun Bastiani Kalesindeki teğmen arkadaşı
Prosdocimo (s52) Bastiani Kalesinde on beş yıldır çalışan çavuş rütbesindeki terzi ustası
Rovina (bkz. Ferdinand Rovina)
Santi (s116) Bastiani Kalesindeki teğmen
Simeoni (s174) Bastiani Kalesindeki teğmen
Stazzi (s215) General
Stizione (s55) Bastiani Kalesindeki yüzbaşı
Toni (s132) Yüzbaşı Monti'nin emir eri
Tronk (s38) Bastiani Kalesinde yirmi iki yıldır askerlik yapan başçavuş
Vescovi (bkz. Francesco Vescovi)
Zimmermann (s16) Harp akademisinde atış talimi dersi veren binbaşı
Yazınsal Sözcükler ve Deyimler
Anıştırma: İma
"Yüzbaşı, hiç vakit yitirmeden yeniden yola koyuldu; yanından, ama rütbesine saygıdan biraz geriden gelen Drogo, onun az önceki tatsız konuşmalarıyla ilgili hoş olmayan anıştırmalar yapmasını bekliyordu."
Cihet: Yön, yan, taraf
"Yalnızca üç pencerede ışık vardı ve bunların tümü kendisiyle aynı cihettiydi, yani içleri görünmüyordu."
Çağıldamak: Sular akarken taşlara, kayalara çarparak 'çağıl çağıl' ses çıkarmak
"O, kaleye gece bastırmadan varabilmek için tırmanmaya devam ediyor ama kendisinden daha çevik olan gölgeler, hızla derenin çağıldadığı boğazdan yukarı doğru yükseliyorlar."
Davudi: Kalın, tok ve gür (ses)
"Ama Drogo, onun davudi bir sesle basit bir şarkı mırıldandığını duyuyordu."
Dehliz: Üstü kapalı, dar ve uzun geçit
"Ama tam o sırada ev sahibi, evini gezdirmek için kendisini çağırdı, bir sürü dehliz ve köşelerden geçtikten sonra kütüphanesine götürüp adeta esir aldı."
Erat: Er, onbaşı ve çavuşlara verilen genel ad, erler
"'Beyler' dedi, sesinden büyük bir çaba sarf ettiği hissediliyordu, 'eğer yanılmıyorsam bu sabah, Tatar Çölü tabir edilen yerdeki birliklerin varlığı nedeniyle, hem eratta hem de sizde bir heyecan hali görülmüş'."
Feragat: Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme
"Burada her şey bir feragati andırıyordu; ama ne uğruna, hangi gizemli şey uğruna bir feragatti bu?"
Gark olmak: Gömülmek, batmak, boğulmak
"Kale sessizdi, öğle güneşine gark olmuştu, tek bir gölgeden dahi eser yoktu."
Hakaretamiz: Hakaret içeren, hakaret dolu
"Bu, aptalca, hatta kötü bir şaka izlenimi uyandırabileceğinden neredeyse hakaretamiz bir açıklamaydı."
Hamasi: Abartılı
"Drogo, o gece, taraçanın kenarında ayakta durur ve şahane pelerini rüzgârda savrulurken, kibir dolu ve hamasi bir güzelliğe sahip olduğunu hissediyordu."
Hemzemin: Aynı düzeyde olan
"Havanın güzel olduğu zamanlarda, hemzemin bir hava deliğinden ince bir ışık içeri giriyordu ama o akşam lambalar çoktan yakılmıştı."
Hasbihâl: Söyleşi, sohbet
"İşte bu tam da Drogo'nun korktuğu soruydu. Vadenin bir yamacıyla diğer yamacı arasında süregiden bu hasbıhal giderek hiyerarşik bir sorgu havasına bürünüyordu."
Kabara: Dayanıklılık sağlamak amacıyla, ayakkabıların altına çakılan, yassı ve iri başlı demir çivi
"Aslını söylemek gerekirse, Teğmen Angustina'nın çizmeleri, yamaçtaki kayalıklar boyunca tırmanmak için hiç de uygun değildi. Kabaraları olmadığından kayıyor, buna karşılık Yüzbaşı Monti'nin ve erlerin postalları yere gayet sağlam basıyordu."
Kaput: Asker paltosu
"Yanındaki, geniş bir kaputun içinde kaybolmuş Tronk ise askere bile benzemiyordu."
Karavana: Genellikle orduda yemek dağıtımında kullanılan büyük metal kap, bu kapta dağıtılan yemek
"Alayın karavanası hep aynıydı."
Kazamat: Obüslerden, bombalardan korunmak için yerin altına kazılmış siper
"Peki, arkada ne vardı? Bu hiç de davetkâr olmayan binanın görüş alanını kapayan siperler, kazamatlar, baruthanelerin ötesinde, nasıl bir dünya yer alıyordu?"
Kekre: Tadı acımtırak, ekşimsi ve buruk olan
"Şimdiden muharebenin kekre ve güçlü kokusunu tatmaya başlamışlardı."
Kortej: Bir devlet büyüğünün yanında bulunan kimseler, maiyet, alay
"Bu meydanda, yerin on metre kadar üzerinde, havada başka ruhlardan oluşmuş küçük bir kortej ufacık bir tahtırevan taşıyordu."
Lambri: Bir yapının iç duvar kaplaması
"İşte şimdi, evet şimdi, gerçek yalnızlığın ne olduğunu anlıyordu (çirkin olmayan, tamamen lambri kaplı bir oda, geniş bir yatak, bir masa, pek rahat olmayan bir divan, bir dolap)."
Masif: Som
"Akşamları odalarda, çantaların asıldığı tahtalar, silahlıklar, kapılar, hatta albayın odasındaki masif cevizden güzel mobilyalar, yani kısacası en eski eşyalar da dahil olmak üzere kaledeki tahtadan yapılmış her şey karanlıkta çatırdıyordu."
Miat: Bir şeyin yerine yenisinin verilebilmesi için kabul edilmiş bulunan süre, kullanma süresi
"Sonuç olarak Drogo, baharı, bekleyişinin miadı olarak görmüyor, gerçekten de bir yol yapıldığı varsayımı doğruysa bile bahardan birkaç ay daha sonrası için umutlanıyordu."
Minval: Biçim, yol, tarz
"Bir gün, Drogo'yla Simeoni bu minval üzerine tartışırlarken kar yağmaya başladı."
Monokl: Tek gözde kaş ile yanak arasına sıkıştırılan, çerçevesiz ve tek camlı gözlük
"General oldukça yaşlıydı, monoklünün berisinden teğmeni iyi niyetle süzdü."
Nekahet: Hastalıktan yeni kurtulmuş zayıf ve hâlsiz olan kimsenin durumu
"'Peki, hazır elimiz değmişken size bir de nekahat için istirahat verelim mi?' dedi doktor işbirlikçi bir tavırla."
Ölgün: Diriliği, canlılığı, tazeliği kalmamış
"Çıplak ve rutubetli duvarlar, sessizlik, ölgün ışık, her şey, kaledekilerin, dışarıda, dünyada bir yerlerde çiçeklerin, gülen kadınların, neşeli ve insana kucak açan evlerin varlığını unuttuğunu düşündürüyordu."
Pitoresk: Resimsi
"Bastiani Kalesi, alçak duvarlarıyla etkileyici değildi. Ayrıca ne güzel ne de kule ve burçlarına rağmen pitoreskti."
Putrel: Yapılarda, demir yollarında kullanılan demir kiriş, bağlama
"Baharda, eski putrellerde bile bir yaşam kalıntısı canlanıverir; gecelerini kaplayan çatırtılar putrellerdeki o yaşam kalıntılarının sesleridir."
Seyrangâh: Seyir yeri
"Ne yazık ki hiç kimse meraklılar için bir seyrangâh yapmayı düşünmemiş."
Tahtırevan: Omuzda veya deve, fil, at vb. hayvanlara yüklenerek götürülen, üstü örtülü, insan taşınan araç
"Bu meydanda, yerin on metre kadar üzerinde, havada başka ruhlardan oluşmuş küçük bir kortej ufacık bir tahtırevan taşıyordu."
Taraça: Toprak veya başka malzemeyle elde edilen, bir duvarla desteklenen yüksek düzlük, seki
"Yağmur taraçalara damlıyor, oluklarda çağıldıyor, duvar boyunca sel gibi akıyordu."
Verev: Bir köşeden karşı köşeye doğru kesilmiş, katlanmış veya konulmuş olan
"İşte o anda, avlunun sarımtırak duvarlarının kristal gökyüzüne doğru iyice yükseldiğini, onların da daha üstünde o güne değin hiç dikkatini çekmemiş olan tek tek kulelerin, karla kaplı verev surların, mazgallar arasındaki siperler ve tabyaların uzandığını gördü."