kuyucaklı yusuf
24.11.2017

Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali

künye

kuyucaklı yusuf thumbnail
Adı
Kuyucaklı Yusuf
Yazar
Sabahattin Ali
Türü
Roman
Anlatım Tarzı
Gerçekçi
Anlatım Yönü
Olay betimlemeleri
İlk Basım Yılı
1937
Sayfa Sayısı
222
Kitle Yaş Aralığı
20+
Ort. Okunma Süresi
4 saat
Doğruluk
Yalınlık
Duruluk
Sadelik
Akıcılık
Açıklık
Yoğunluk
Özlülük
Özgünlük
Doğallık
Kalıcılık
Etkileyicilik
Genel Ortalama

Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Gümülcine’de doğdu, 2 Nisan 1948’de Kırklareli’nde öldürüldü. İstanbul İlköğretmen Okulu’nu bitiren Sabahattin Ali, Yozgat’ta bir yıl öğretmenlikten sonra, 1928 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca Almanya’ya gönderildi. 1930’da döndükten sonra Aydın, Konya ve Ankara ortaokullarında Almanca öğretmenliği, Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nde memurluk ve Devlet Konservatuvarı’nda dramaturgluk yaptı. 1945’te Bakanlık emrine alındı, İstanbul’da Markopaşa adlı mizah gazetesini çıkardı. 1948’de bir yazısı yüzünden tutuklandı, üç ay kadar hapis yattı. Sürekli izlendiği için yurtdışına kaçmak istedi, ancak Kırklareli dolaylarında bir kaçakçı tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Şiirler, hikâyeler, romanlar yazdı, çeviriler yaptı. İlk yazıları Balıkesir’de Irmak dergisinde çıkmıştı (1925/26). Sabahattin Ali 1930’lu yıllarda öyküye gerçekçi ve yeni bir soluk getirmişti.

Öykülerinde; tanımlamakta güçlük çektiğimiz kimi duyguları ustalıkla anlatan Ali, insanın zavallılığını ve gücünü aynı sarsılmaz üslupla, zaman zaman masalsı ve destansı bir biçimde yansıtmayı başarmıştı. Öykü kitapları: Değirmen (1935), Kağnı (1936), Ses (1937), Yeni Dünya (1943), Sırça Köşk (1947). Halk şiirinden esinlenerek yazdığı şiirlerini Dağlar ve Rüzgâr’da toplamıştı (1934). Sabahattin Ali, romanlarında da insanın ruhuna ayna tuttu ve gerçeğe bu aynadan baktı. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kürk Mantolu Madonna (1943) adlı romanlarında, okurların gerçekliği daha derinden algılamasını sağladı. Sağlığında yayımlanmış dokuz kitabına, Varlık dergisinde tefrika edilen Esirler (1936) oyunu da eklenince on kitabı, yedi ciltlik bir külliyat halinde Varlık Yayınları arasında tekrar basılmıştı (1965/66). Bütün Eserleri önce Bilgi Yayınevi’nde, sonra Cem Yayınevi’nde yeniden basıldı. Sabahattin Ali’nin öyküleri 1997’de YKY’de Bütün Öyküleri adı altında bir araya getirildi. Kürk Mantolu Madonna (1998), Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (1998), İçimizdeki Şeytan (1998), Kuyucaklı Yusuf’un (1999), yeniden basımları yapılırken Bütün Şiirleri 1999’da yayımlandı.

Sabahattin Ali’nin öyküleri 2003’te ilk baskıları esas alınarak Değirmen, Yeni Dünya, Sırça Köşk, Kağnı-Ses-Esirler adıyla ayrı kitaplar olarak yayımlandı. Bütün Romanları’nın eleştirel basımı ise Ocak 2004’te Delta olarak yapıldı.

Kitabın Konusu

Yusuf adlı köyle yaşayan genç bir çocuğun ailesinin evini eşkiyılar basmasıyla anne ve babasını kaybeder. Olay yerini incelemeye gelen kaymakam Yusuf’u sahiplenir ve kendi oğlu gibi yetiştirmeye başlar.

Çok genç karısı, kaymakam ve kızları Muzazzez ile birlikte yaşamaya başlayan Yusuf Edremit’te büyüyecek, hiç sevmediği bu yörenin insanına alışmaya çalışacaktır.

Kitap, Yusuf’un çocukluk yaşlarından olgunluğa geçişini ve büyük aşkı Muazzez ile olan ilişkisini anlatan Türk edebiyatının en gerçekçi romanlarından biridir.

Kitap Eleştirisi

Bu kitabı 2015 yılında okumaya başlamış ve eski Türkçe’den dolayı dilinin ağır geleceğini düşünmüş ve vazgeçmiştim. Yaptığım hatanın farkına bugün vardım. Kitabı tekrar okudum ve anlatıldığı gibi yazınımızın en iyi kitaplarından biri olduğunu anladım.

Kitabın dili eski Türkçe’ye ait kelimeler ile yazılmış olsa da bu dil okuyucuyu neredeyse hiç rahatsız etmiyor. Anlatılmak istenen mesajı doğrudan veriyor. Bu bakımdan oldukça akıcı bir kitap.

Konunun en sade bir biçimde anlatılması, gereksiz ve uzun betimlemelere girilmemesi okuyucuyu kitaba bağlıyor. Yalın ve süslü anlatımın olmaması ise sürükleyiciliği üst seviyeye çıkarıyor.

Kitap aynı zamanda sosyolojik olarak da değerlendirilebilir. Dönemin taşra insanını anlatması, Ege insanı hakkında teferruatlı malumatlara yer vermesi ve bu insanların yaşam tarzını olduğu gibi aktarması sebebiyle toplumsal sorunlara da değinen bir başyapıt.

Kitabı Ahmet Oktay’ın enfes son sözü ile birlikte keyifle okuyabilirsiniz. Her yaştan Türk gencinin okuması gereken yazınsal bir şahaser.

Şimdiden keyifli okumalar!

Roman Kahramanları

Ali: (s30) Yusuf’un arkadaşı
Cemal Çavuş: (s93) Jandarma
Esma Kadın: (s76) Emektar hizmetçi
Etem Ağa: (s9) Yusuf’un babası
Hacı Etem: (s94) Şakirlerin aile dostu
Hami Bey: (s97) Şakir’in avukatı
Hasip Efendi: (s167) Kaymakamlıkta çalışan memur
Hilmi Bey: (s52) Salâhattin Bey’in zengin arkadaşı
Hulusi Bey: (s44) Avukat
İbrahim: (s35) İşçilerin başı
İhsan: (s24) Yusuf’un arkadaşı
İzzet Bey: (s165) Salâhattin Bey’in yerine atanan kaymakam
Kâzım: (s23) Yusuf’un mahalleden arkadaşı
Kübra: (s37) Yusuf’un yanına çalışmaya gelen kadın
Meliha: (s121) Şube Reis’inin kızı
Muazzez: (s14) Salâhattin Bey’in kızı
Nuri Efendi: (s167) Kaymakamlıkta çalışan memur
Salâhattin Bey: (s7) Kaza kaymakamı
Seyit Efe: (s40) Kübra’nın babası
Şahinde Hanım: (s11) Salâhattin Bey’in karısı
Şakir: (s31) Yusuf’un arkadaşı. Hilmi Bey’in oğlu
Vasfi: (s24) Yusuf’un arkadaşı. Şube Reis’inin oğlu
Yunus Ağa: (s41) Kübra’nın annesinin komşusu yaşlı ihtiyar
Yusuf: (s9) Romanın başkahramanı

Yazınsal Sözcükler ve Deyimler

Çerçi: Köy, pazar vb. yerlerde dolaşarak ufak tefek tuhafiye eşyası satan kimse
"Meydanın kenarında, üzerine tente gerilmiş sergilerin altında, Alanyalı ve Aksekili çerçiler bağıra bağıra bilezik, kurdele, sakız, kına vesaire satıyorlardı."

Fisto: Elde veya makinede işlenmiş süslü şerit
"Çıplak ayaklarında mercan terlikler ve sırtında yakası, kolları ve eteği fistolu beyaz ve uzun bir gecelik vardı."

İktifa: Yetinme
"Salâhattin Bey de, hariçten kulağına gelen bu havadislerle iktifaya mecbur oluyordu."

İstihfaf: Küçümseme, hor görme, hafifseme
"İhtiyar Hasip ve Nuri Efendilere karşı merhametle karışık görünen bu istihfaf ifadesi, Yusuf’a gelince daha keskinleşmişti."

Kalender: Gösterişsiz, sade yaşamaktan yana olan, alçak gönüllü kimse, ehlidil, rint
"Doktor ise kalender, gün görmüş bir adamdı."

Mazbut: Düzenli, düzgün, beğenilen
"Parası var, malı da var. Ahlakı da mazbut."

Muvazene: Denge
"Hacı Rifat’ın İhsan, şimdi büsbütün yıkılan Şakir’i tutmaya, aynı zamanda muvazenesi bozulan salıncağı düzeltmeye uğraşıyordu."

Nalça: Ayakkabıların altına çakılan demir
"O kadar derin bir uykudaydı ki, ne, saatte bir koğuşa girip nöbet değiştiren candarmaların gürültüsü, ne de dışarıda, kapının önünde dolaşan nöbetçinin, sokağın taşlarında çın çın öten, nalçalı ayakkabılarının sesi onu uyandıramıyordu."

Pazen: Dokuması kalın, sık ve yumuşak, bir tür pamuklu bez
"Karşıda, perdeleri tamamen inik olan pencerelerin önünde, bütün duvar boyunca uzanan, üzerine halı döşeli alcak bir sedir, ve sedirin köşelerinde pazen yüzlü minderlerle yastıklar, yastıkların üzerinde ise fiyonk yapılmış sırma işlemeli yağlıklar vardı."

Temrin: Alıştırma
"Orta yaşlı bir mümeyyiz, önünde beş on makbuz koçanı alarak, Yusuf’a bunlar üzerinde adeta uzunca bir ders Verdi ve delikanlı akşama kadar bunları bellemek için temrinler yapmakla vakit geçirdi."

Vazıh: Açık, aydın, belli
"Kocasıyla arasındaki mesafeyi sislendiren bulutlar yavaş yavaş kayboldular ve Yusuf karşısında her zamankinden daha büyük ve daha vazıh olarak durdu."

Yeis: Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
"Her saat geçtikçe bu hissi artıyor, sanki Muazzez bir tehlikede imiş de Yusuf onu kurtarmaya derhal koşuyormuş gibi, yeisle dudaklarını ısırıyordu."

Yeldirme: Kadınların çarşaf yerine kullandıkları, başörtüsü ile birlikte giyilen hafif üstlük
"Yeldirmesini çıkardı."

comments powered by Disqus