karakalpak kızı
16.05.2021

Karakalpak Kızı - Tulepbergen Kaipbergenov

künye

karakalpak kızı thumbnail
Adı
Karakalpak Kızı
Yazar
Tulepbergen Kaipbergenov
Türü
Roman
Anlatım Tarzı
Gerçekçi
Anlatım Yönü
Olay betimlemeleri
Orijinal Dil
Karakalpakça
Orijinal Adı
Doç Karakalpaka
İlk Basım Yılı
1965
Çevirmen
Kayhan YÜKSELER
Sayfa Sayısı
520
Kitle Yaş Aralığı
20+
Ort. Okunma Süresi
9 saat
Doğruluk
Yalınlık
Duruluk
Sadelik
Akıcılık
Açıklık
Yoğunluk
Özlülük
Özgünlük
Doğallık
Kalıcılık
Etkileyicilik
Genel Ortalama

Tulepbergen Kaipbergenov, 1929'da Karakalpakistan'ın Kegeyli bölgesinde doğdu. Kariyerine 1947'de okul öğretmeni olarak başladı. Karakalpakistan Devlet Pedagoji Enstitüsünden mezun olduktan sonra uzun yaratıcı ve örgütsel geliştirme faaliyetlerini Karakalpak ulusal basına ayırdı; Karakalpakstan Gençliğinin gazetesinin yazı işleri müdürü, Karakalpakstan yayınevinin müdürü ve genel sekreterlik yaptı.

1980'den bu yana T. Kaipbergenov, Karakalpak Cumhuriyeti Yazarlar Birliği Başkanlığı görevinde verimli çalışmalar yaparak, Karakalpak edebiyat ve sanatlarının gelişmesine ve genç şairlerin ve yazarların eğitimine büyük katkı sağladı.

Kayhan Yükseler 1947 yılında İstanbul, Kadıköy’de doğdu, 1959 yılında Selimiye Askeri Ortaokulu’na girdi. Liseyi Erzincan Askeri Lisesi’nde bitirdikten sonra, 1967 yılında asteğmen olarak Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra 1998 yılında albay olarak emekli oldu. İlk çeviri kitabı “Nartlar: Asetin Halk Destanı”dır. Dostoyevski’nin “Bir Yazarın Günlüğü” adlı yapıtının tercümesiyle “Dünya Kitap Dergisi 2005 Çeviri Ödülü” aldı.

Puşkin, Gogol, Tolstoy, Gorki, Leskov gibi klasik yazarların yanı sıra Andrey Belıy, Platonov, Leonid Tsipkin, Konstantin Vaginov, Tulepbergen Kaipbergenov gibi Sovyet dönemi yazarlarının yapıtlarını dilimize kazandırmıştır.

Kitabın Konusu

1900'lerin başı… Rusya'da devrim oluyor… Ve bir Karakalpak kadının, beraberinde bir Karakalpak köyünün kaderi değişiyor… Cumagül'ü annesininkinden farklı bir kader beklememektedir. Yıllar önce bay (bey) olan babası tarafından annesi çocuğuyla birlikte nasıl kapı önüne konduysa, yıllar sonra o da kızı ile sokağa atılıp kaderine terk edilecektir. Kaderini kendi elleriyle yaratmak için evleneceği kişiyi kendi seçmesine rağmen, bunu değiştiremez Cumagül. Kucağında çocuğuyla sokağa atılıverir bir gün… Bu anneden kıza geçen bir kader değildir aslında. Bunun değişebileceğini, odun satmak için kasabaya gittiği ilk gün, tesadüfen duyduğu miting konuşmalarından öğrenir Cumagül: Kadınlar da erkeklerle eşit haklara sahiptir.

Karakalpakların ünlü yazarı Tulepbergen Kaipbergenov, değişim süresince yaşanan zorlukları, gerici kesimin devrimin hayat bulmasını engelleme çabalarını, Sovyetler'in karşılaştığı zorlukları, bayların (beylerin, toprak ağalarının) devrime karşı tutumunu, devrimin tüm Sovyetler'de hayat bulmada, hayatları değiştirmede karşılaştığı zorlukları bir küçük Karakalpak köyünü kendine sahne seçerek anlatıyor. Ve ortaya hem bir kadın, hem bir tarih, hem bir devrim romanı olarak okunacak keyifli bir roman çıkartıyor.

Kitap Eleştirisi

1920'lerde Asya'ya yayılmaya başlayan sosyalist ideolojinin Orta Asya halkları üzerindeki etkilerini derinlemesine inceleyen Karakalpak Kızı, bugün sayıları altı yüz bin kadar olan, Özbekistan'ın Karakalpakistan adlı özerk bir cumhuriyetinde yaşayan Karakalpaklar adlı Türk halkının yaşamını, geleneklerini ve göreneklerini anlatmakta.

Kitap, Cumagül adlı genç bir kız ve annesinin, babalarının zoruyla evden atılmalarını, annesinin boşanmaya zorlanması ile bozkırda yaşadığı zorlukları konu ediniyor. Cumagül'ün çocukluğundan başlayıp hayatta kalabilmek için verdiği amansız mücadele, başına gelen melun olaylar, genç yaştaki evliliği ve evlilik hayatı boyunca çektiği sıkıntılar teferruata girilmeden başarılı bir şekilde işlenmekte.

Kitapta özellikle kadın - erkek ilişkileri üzerinde yoğun bir şekilde duruluyor. Kadınların erkeklerden gördüğü tinsel şiddetin fiziksel şiddete dönüşmesi yazarı haklı olarak rahatsız etmiş olmalı ki kadınlara verilen rollerin, kadınların toplumdaki statülerinin kitap boyunca sorgulandığına tanık olmaktayız. Bolşevik fikirlerin yayılması ile kadınların toplum içinde erkekler gibi eşit haklara sahip olduğu düşüncesi, kadınların bu ideolojiye daha çok ilgi duymasına ve sosyalizmin Karakalpaklar arasında hızla yayılmasına sebep olmakta. Kitabın ikinci cildinde Bolşevikler ve muhafazakarlar arasında geçen amansız mücadele detaylıca anlatılmakta. Bu mücadele sırasında İslamiyet geleneklerinin toplum üzerindeki etkisi daha net görülüyor ki İslam dininin Bolşeviklere karşı etkin bir savaş aracı olarak kullanılması kitap boyunca biz okuyuculara betimlenmekte.

Beş yüz yirmi sayfa gibi uzun bir anlatıma sahip olsa da dilinin sadeliği, derin ve uzun tasvirlerin tercih edilmemesi, sürükleyici ve akıcı bir anlatıma sahip olması kitabın okunurluğunu artırmakta. Ayrıca kitap boyunca birçok edebî eserde olmayan yeni sözcükler ve deyimler öğreniyoruz. Bu tür deyim ve sözcük yoğunluğunun fazla olması, Karakalpaklara özgü bazı terimlerin günümüz Türkçesinde olmaması, kimi yerlerde dipnotların düşülmesini zorunlu kılmış. Bu sayede kitap boyunca neredeyse hiç sözlük kullanmadan rahat ve akıcı bir şekilde kitabı bitirebiliyoruz.

Kitap çoğunlukla Orta Asya Türk gelenek ve göreneklerini seven okuyuculara hitap etse de roman tarzında yazılması onu edebiyatın seçkin yapıtlarından biri konumuna getirmektedir. Özellikle yirmi yaş üzeri gençlerin okumasını tavsiye ettiğim güzel bir roman Karakalpak Kızı.

Kayhan Yükseler'in eşsiz çevirisi ile şimdiden keyifli okumalar!

Karakalpak Kızı Romanının Karakterleri

Abdi (s77) Turumbet'in arkadaşı
Abdullah (s352) Hocaniyaz'ın arkadaşı
Ahun (s138) Turumbet'i Bolşeviklere karşı savaşmaya kışkırtan din adamı
Aksakal (s142) Köy Sovyeti Başkanı
Aleksandr (bkz. Kozlov Aleksandr Aleksandroviç)
Alican (s451) Sucu
Anar-analık (s61) Mangit köyünün yaşlı bilge kadını
Atacan (s266) Mangitli bolşevik
Ataniyaz Kurbanniyazov (s267) Bolşevik Depolama Bölüm Şefi
Aycan (s451) Sucu Alican'ın kızı
Aykız (s187) Cumagül'ün kızı
Ayşe Teyze (s37) Mangit köyünün yaşlısı görmüş geçirmiş hanımefendi
Aytbay (s92) Turumbet'in arkadaşı Bolşevik
Ayten-molla (s30) Mangit köyündeki ihtiyar din adamı. Mambet-molla'nın arkadaşı
Ayzada (s272) Kaliy'in eşi, Cumagül'ün arkadaşı kadın
Baymuratov (s362) Parti Bölge Sekreteri
Bibiayım (s79) Cumagül'ün Kegey köyündeki arkadaşı
Bibigül (s27) Cumagül'ün yaşıtı olan arkadaşı
Bağdadul (s125) Cumagül'ün Mangit aşiretinden olan komşusu. "Bahçede Gül" anlamına gelmekte.
Cumagül (s8) Aşamaylı kabilesinden romanın başkahramanı Karakalpak Kızı. "Cumanın Gülü" anlamına gelmekte.
Cumaniyaz (bkz. Cumagül)
Duyseke (bkz. Duysenbay)
Duysenbay (s37) Kutımbay'ın damadı. Mangit köyünün efendisi
Fatima (s283) Nurettin Macitov'un eşi
Gafurov (s411) Nurseyitov'un yerine Okrispolkom (Yürütme Komitesi) Başkanlığına geçen Bolşevik
Gülbike (s84) Turumbet'in annesi
Gülcan (s369) Seyitcan'ın elinden kurtulan on altı yaşındaki kız
Hanımgül (bkz. Cumagül)
Hocaniyaz (s268) Mangitli bir işanın oğlu, aksakal. Köyün saydığı biri. Sonradan bolşeviklere katılarak İşçi Komitesi Başkanı oluyor.
İvanova (s229) Bolşevik kadın
Kaliy (s272) Mangitli bücür köylü
Kasım (s400) Dini lider, işan
Karazbekov (bkz. Korazbekov)
Kızlargül (s413) Korazbek'in karısı
Korazbekov (s408) Bolşevik adam
Kozlov Aleksandr Aleksandroviç (s205) Bolşevik adam
Kurbanniyazov (bkz. Ataniyaz Kurbanniyazov)
Kutımbay (s27) Mangit köyü yerlisi, karısının Cumagül'e hayvanları bakması karşılığında iş verdiği adam
Niyaz (s17) Cumagül'ün dayısı
Mambet-molla (s81) Duysenbay'ın ve Ayten-molla'nın arkadaşı din adamı
Marfa Semenovna (bkz. İvanova)
Matcan (s334) Ucube adam
Muhammed (s410) Kunduracı
Mukanov (s386) Yatılı çocuk yurdu müdürü
Nurettin Macitov (s179) Öğretmen
Nurım (s42) Zaripbay'ın vekilharcı. Kutımbay'ın Uygur aşiretinden yeğeni
Nurımbet (s93) Gülbike'nin rahmetli kocası
Nurlıbay (s63) Anar-analık'ın torunu
Nurseyit (s362) Okrispolkom (Yürütme Komitesi) Başkanı
Nurzada (s272) Ayzada ve Kaliy'in büyük kızı
Orakbay Yembergenov (s267) Bolşevik yetkili
Orazov (bkz. Turebay Orazov)
Orınbay (s291) Mangitli adam
Orunbay (bkz. Orınbay)
Otambet (s73) Nurım'ın boğa kadar güçlü pehlivan arkadaşı
Salih (s399) Seyitcan'ın arkadaşı
Sanem (s7) Cumagül'ün annesi
Seyitcan (s270) Mangitli adam
Şaydakov (s41) Sovyet komutan
Tacim (s40) Mangit köyü yerlisi Kutımbay'ın arkadaşı
Tanirbergen (s209) Köyün terzisi
Tazegül (s187) Cumagül'ün kızı. Aykız diğer adı.
Turdıgül (s123) Bibiayım ve Tanirbergen'in kızı. Aytbay'a aşık
Turdıkılıç (s40) Kongrat'ta ordu toplayan, Zaripbay'ın tanıştığı adam
Turebay Orazov (s125) Bağdadul'un eşi. Mangit Köy Sovyeti Başkanı
Tureke (bkz. Turumbet)
Turumbet (s50) Cumagül'ün aşık olduğu, sonradan eşi olacak Kegey köyünden adam
Ulcan (bkz. Ulucan)
Ulman (s498) Hocaniyaz'ın karısı
Ulucan (s451) Sucu Alican'ın eşi
Umirbek (s126) Aytbay'ın arkadaşı nükte ustası
Yembergenov (bkz. Orakbay Yembergenov)
Yusuf (s410) Ataniyaz'ın akrabası
Zaripbay (s7) Cumagül'ün babası
Zaripcan (bkz. Zaripbay)
Zaripova (s364) Bolşeviklerin Cumagül'e seslendikleri isim

Yazınsal Sözcükler ve Deyimler

Ajitatör: Körükleyici
"Yaşantılarıyla, moralleriyle ilgili her sorunlarına bir ajitatör, bir propagandacı ve yüksek yargıç sorumluluğuyla yaklaşmalısın."

Alaca: Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala
"Bay'ın cins alaca atı ahırda yoktu."

Alık alık: Saf saf
"'Öyle alık alık ne bakıyorsunuz?' diye bağırdı."

Anaç: Şefkatli, anne gibi davranan
"'Onun suçu yok, her şeye o anaç tavuk sebep oldu,' diye söze girdi o zamana kadar hiç ağzını açmayan değirmi yüzlü bir kadın."

Anaş: Haşhaş
"Yaşamın son zevklerini çıkarmada birbirleriyle yaraşırcasına, koknar, anaş içip kendilerinden geçtiler."

Anjiral: Toprak dağıtma memuru
"'Gel hadi dışarı çıkalım. Çimbay'dan anjiral geldi. Bayın topraklarını bölüşeceğiz."

Arbakeş: İyi araba süren
"'Sanem'in kızı, ormanların hakimi, gözüpek arbakeş, deyim yerindeyse Mangitli amazon!'"

Arık: İçinden su akıtmak için toprak kazılarak yapılan açık oluk, ark, dren, karık
"Kadınlar, erkekler pek derin olmayan bir kanal kazıyorlardı. Önce ark açtıklarını düşündü."

Bajban: Orman bekçisi
"Çoçukluğunda bajban adını ilk kez duyduğunda korkudan ödü kopmuş, rüzgârda sallanan yaprak gibi tir tir titremişti."

Batır: Savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan veya yiğitlik gösteren kimse, batur, bahadır
"Hâlâ kimseyi sevmemişti, ama yüreğinde filizlenen aşk heyecanı bir yatışma arıyor, sık sık genç kız imgelemiyle alevlenen bu tutku, çığırtkan bir papağanı tatlı sesli bülbül, boslan korkuluğunu efsanevi bir batır haline getirebiliyordu."

Belik: Saç örgüsü
"Cumagül'ün beliklerine yapıştı, fakat korkunç bir şey oldu."

Beykeş: Bey soyundan anlamında bir lakap
"'Beykeş' Cumagül'e saygı nedeniyle böyle seslenirlerdi."

Biteviye: Tekdüze
"Orman uğulduyor, çamurlu ve bulanık Erkinderya'da, su biteviye akıyor."

Boyunduruk: Çift süren veya arabaya koşulan hayvanların birlikte yürümelerini sağlamak için boyunlarına geçirilen bir tür ağaç çember
"Cumagül hemen çadıra koştu. İsten kararmış boyunduruk, püskülü haşhaş çiçeği kırmızısı yeşil kadife tübeteykasını başından düşürdü."

Börk: Genellikle hayvan postundan yapılan başlık
"Keçi derisi börklü bıyıksız bir erkek, ayaklarını sarkıtmış arabada oturuyordu."

Büvet: Gölet
"Ketmenleriyle büveti açtılar."

Caka atmak: gösteriş yapmak, çalım satmak
"Ölümün bu korkunç uluması, caka atması boşunaydı."

Cangıl: Otlarla ve sık ağaçlarla örtülü geniş Hindistan ormanı, cengel
"Ağaçlar yeşermiş, cangıllar tomurcuklanmıştı."

Cepken: Kolları yırtmaçlı ve uzun, harçla işlenmiş bir tür kısa, yakasız üst giysisi
"Rüzgâr uzun örgülü saçlarıyla oynuyor, kaput bezi cepkeninin eteğini uçuruyordu."

Cigit: Kafkasya ve Orta Asya'da erkek, yiğit
"'Artık cigitlerin rahatlamışlardır,' dedi keyifsiz."

Cüger: Mısır
"Cılız cügeri sürgününü fark ettiklerinde iş işten geçmişti."

Çaput: Eskimiş bez parçası, paçavra
"Atın toynaklarına çaput sarılmış olmalı."

Çatak: İki dağ yamacının kesişmesi ile oluşmuş dere yatağı
"Bay'ın sadık cigitleri çataktan fırlayarak ketmenleri ve kürekleriyle yardıma koştular."

Çıkrık: Kuyudan kovayı çekmeye yarayan ve el ile çevrilen ara
"'Bugün toprağın dededen kalma usullerle, karasaban ve çıkrık gibi araçlarla, kısacası feodal kalıntılarla işlenmesine son verilmeli. Onların yerini traktör, demir pulluk, mibzerler, biçer döverler almalı.'"

Çuha: Tüysüz, ince, sık dokunmuş yün kumaş
"Karşısında sarışın, sinekkaydı tıraş olmuş, bıyıksız, siperlikli çuha şapkasıyla bir genç duruyordu."

Dalgır: Bazı nesne, canlı, göz vb.nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş, hare
"Hızlı akıntı dalgırları alıp götürdüğü zaman, Cumagül döndü ve kararlı adımlarla köye yürüdü."

Dastarhan: Masa, sofra
"Kuru bazlamayı böldükten sonra Cumagül'ü dastarhana çağırdı."

Değirmi: Yuvarlak
"'Onun suçu yok, her şeye o anaç tavuk sebep oldu,' diye söze girdi o zamana kadar hiç ağzını açmayan değirmi yüzlü bir kadın."

Dilber: Alımlı, güzel kadın
"'Bu diyarlarda güzel armağanlar vereceğimiz ay yüzlü dilberleriniz yok mu?'"

Doyra: Tefe benzeyen çalgı. Daire sözcüğünden gelmektedir.
"Doyra boğuk sesleri bastırıyor, düzensiz erkek seslerinin korosu, kâh kıyıya vuran dalgalar gibi şiddetleniyor, kâh akşamın alacakaranlığında eriyip gidiyordu."

Durak: Rusça karşılığı "aptal" olan Rus iskambil oyunu
"Durak oyunu gece yarısına kadar sürdü."

Duralamak: Duraklamak
"Turumbet duralamıştı."

Ebemkuşağı: Gökkuşağı
"Güneş, ilkbahara özgü rengarenk ışıklarını döküyor, ebem kuşakları gibi... Su birikintilerinde menevişleniyor, nemli toprağın üstünde bembeyaz bir ılgın yükseliyordu."

Erguvan: Baklagillerden, eflatunla kırmızı arası renkte çiçek açan, güzel bir süs ağacı, deliboynuz
"Ufuk, soluk erguvan rengini almıştı."

Evlek: Tarlanın, tohum ekmek için saban iziyle bölünen bölümlerinden her biri
"Her Allah'ın günü tarlaya koşuyorlar, evleklerin arasında bir şey kaybetmiş gibi dolaşıp duruyorlardı."

Gayya kuyusu: Karmaşık işlerin döndüğü yer veya çok çapraşık durum, gayya
"Gayya kuyusundan hiçbir fedakârlık yapmadan kurtulmanın, diğerlerinden daha kurnaz çıkmanın yarattığı memnuniyetle Tanirbergen'in yüzünde mutlu, aptal bir gülümseme yayılmıştı."

Gem: Atı yönlendirmek için ağzına takılan demir araç
"Geme sertçe asılarak atını yamaçtan aşağıya sürdü."

Girgin: Herkesle çabucak yakınlık kurarak işini yürütebilen, pısırık karşıtı
"Köyün girgin kadınları Cumagül'ü kuşatarak soru yağmuruna tuttular."

Hami: Koruyucu
"Üstelik ağzını sıkı tutacak, hamisini ele vermeyecek..."

Handiyse: Neredeyse
"'Gençler handiyse bize hocalık yapacaklar.'"

Harmani: Bütün vücudu saran, kolsuz ve bazen kukuletalı bir tür üst giysisi
"Üzerine beyaz bir harmani örtülü cansız bedene, kollarını çılgınca iki yana açmış Bibiayım'a, bir kenara kıvrılmış boş gözlere bakınan Tanirbergen'e hüzünle baktı."

Hık mık etmek: Bir işten kaçınmak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak
"Bıyıklı cevap bulamayarak hık mık edip öte yana döndü."

Hızma: Burun kanadına takılan süslü, altın veya gümüş halka
"İşaret parmağında bir halka sallanıyordu. Cumagül'ün burnundaki hızmaydı bu."

Homud: Türkmen at cinsi
"Rahvan gidişli homud onu bir bilinmeze, esrarengiz ve yıldızlı gökyüzü gibi çekici yeni bir yaşama doğru götürüyordu."

Ilgım: Serap
"Köyün üstüne ılgım çökmüştü."

Ilgın: Ilgıngillerden, Akdeniz bölgesinde yetişen bir ağaç veya ağaççık cinsi
"Çiy, kuga yapraklarında cıva damlaları gibi parlıyor, ılgınların yemyeşil pürtüklerinde top top kayıyordu."

İçig: Ayakkabı, edik
"Sanemle yakın arkadaş olan yaşlı bir kadın Turumbet'in geline getirdiği armağanları hemen çadıra taşıdı: İpek bir elbise ve şal, parlak siyah içigler..."

İğdiş etmek: Hayvanlarda erkeklik bezlerini çıkarmak veya körletmek, burmak, enemek
"'Bu iğdiş edilmiş aygır daha ne istiyor?'"

İşan: Dinsel unvan, din adamı
"'Nükte ustası ünlü Umirbek'in kendisine kabak ikram eden işana verdiği yanıtı duymuş muydunuz?'"

Kalafat: Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi
"Balıkçıların kayıklarına çektikleri kalafat gibi."

Kani olmak: İnanmak, kanmak
"'Bağırarak hiçbir şey elde edemezsin. Yerin de kulağı olduğuna bir kez daha kani olursun sadece.'"

Kaput: Asker paltosu
"Rüzgâr uzun örgülü saçlarıyla oynuyor, kaput bezi cepkeninin eteğini uçuruyordu."

Kavuş: Ayakkabı, mes türü
"Kavuşları peş peşe karısına fırlatıyor, yerden alıp tekrar atıyordu."

Kayşa: Toprak kayması
"Birkaç dakika sonra bir kayşanın kopuşunu andıran bir gümbürtü koptu."

Kemsal: Kaba dokumadan yapılmış kaftan
"Sanem'in başında elde yapılmış, kenarları kırmızı dantelli beyaz bir başörtü, kaba dokumadan bir kuşakla bağladığı yeşil bir kemsal, ayaklarında da yıpranmış eski çizmeler vardı."

Kesif: Yoğun
"Kısa dar ceketli bir erkek, ağzında soba borusundan çıkar gibi kesif bir duman çıkarıyordu."

Ketmen: Kürek
"Beyaz poturları dize kadar çekili, geniş şapkaları ve ak mintanlarıyla sucular saflar halinde tarlalarda gidip geliyorlardı. 'Omuzlarda ketmen yoktu. Ee, balıkçıl kuşu misali,' diye söylendi."

Kibitka: Tekerlekli, taşınabilir kulübe
"Kibitkalarını kurmada yardımcı oldular."

Koknar: Afyon
"Yaşamın son zevklerini çıkarmada birbirleriyle yaraşırcasına, koknar, anaş içip kendilerinden geçtiler."

Konç: Ayağa giyilen şeylerde ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm
"Bibigül'ün ayağındaki konçları kesik, eski, yıpranmış çizmelere acılı bir ilgiyle baktı."

Kuga: Bataklıkta yetişen uçları sivri kamış
"Irmak deltasında sık kugalar boy atmıştı."

Kurbaş: Şef, birlik komutanı
"Birden endişeye kapıldı. Kurbaşa neden ateş etmişti?"

Kurumlanmak: Kendini büyük, üstün görür yolda davranmak, üstünlük taslamak, kasılmak, böbürlenmek, büyüklenmek, gururlanmak
"'Dilenci, sefil karı, nasıl da kurumlanıyor. Diri diri çürüyüp gideceksin inşallah!'"

Küpeşte: Gemide güverte hizasında ıskarmoz bağlarına tutturulan dikmelerin dış yüzlerine kaplanan kaplamaların oluşturduğu siper, borda kaplamalarının en üstü, güverteden yukarı kalan bölüm, korkuluk, parapet
"Birden branda örtülü yığının altından bir kadın küpeşteye fırladı."

Lagar: Zayıf, çelimsiz
"Turebay lagar beygiri insafsızca topukluyordu."

Mavna: Gemilere ve yakın kıyılara yük taşıyan, güvertesiz büyük tekne
"Böyle bir mujik artellere düşsün, artel, değil mavnaları, kruvazörleri bile çekip götürür."

Menevişlenmek: Bir yüzeyde renk dalgalanmaları oluşmak, harelenmek
"Güneş, ilkbahara özgü rengarenk ışıklarını döküyor, ebem kuşakları gibi... Su birikintilerinde menevişleniyor, nemli toprağın üstünde bembeyaz bir ılgın yükseliyordu."

Metruk: Bırakılmış, terk edilmiş
"Geçen sonbaharda metruk bir arazide yaktıkları yabanotu küllerini gübre olarak kullandılar, sulama kanalları açtılar."

Mibzer: Tohum ekme aleti
"'Bugün toprağın dededen kalma usullerle, karasaban ve çıkrık gibi araçlarla, kısacası feodal kalıntılarla işlenmesine son verilmeli. Onların yerini traktör, demir pulluk, mibzerler, biçer döverler almalı.'"

Mintan: Yakasız, uzun kollu erkek gömleği
"Beyaz poturları dize kadar çekili, geniş şapkaları ve ak mintanlarıyla sucular saflar halinde tarlalarda gidip geliyorlardı. 'Omuzlarda ketmen yoktu. Ee, balıkçıl kuşu misali,' diye söylendi."

Mujik: Rus köylüsü
"Böyle bir mujik artellere düşsün, artel, değil mavnaları, kruvazörleri bile çekip götürür."

Niş: Duvar içinde bırakılan oyuk
"Titreyen elleriyle nişe gizlediği nagantı çıkardı. Sessizce kapıya yaklaştı."

Nöker: Gönüllü asker, nuker
"'Askerlerin beslenmeleri gerekli. Siz bir nöker ve üç inek vereceksiniz.'"

Nükte: nce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri
"'Nüktede üstüne yokmuş diyorlar. Bakalım bize bugün neler söyleyeceksiniz?'"

Papak: Genellikle Azerbaycan ve Kafkasya'da giyilen, kuzu derisinden veya yününden yapılan, uzun tüylü başlık
"'Bu gelen iki kişi kimdi, nereden bileyim? Sadece yağlı tencere gibi kocaman papakları dikkatimi çekmişti.'"

Papara yemek: Azar işitmek
"Kocasından paparayı yediği belliydi."

Potur: Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir pantolon türü
"Beyaz poturları dize kadar çekili, geniş şapkaları ve ak mintanlarıyla sucular saflar halinde tarlalarda gidip geliyorlardı. 'Omuzlarda ketmen yoktu. Ee, balıkçıl kuşu misali,' diye söylendi."

Pulluk: Toprağı sürmek için kullanılan tarım aracı
"İster sırtına bin, ister pulluğa koş!"

Pürtük: Herhangi bir şeyin üzerindeki çıkıntı biçiminde küçük kabarcık
"Çiy, kuga yapraklarında cıva damlaları gibi parlıyor, ılgınların yemyeşil pürtüklerinde top top kayıyordu."

Reva görmek: Bir davranışı, bir olayı bir kimse için uygun görme
"Dindaşlarının kendisine reva gördüğü bu utanç verici durumun karşılığı küçük de olsa bir armağan olabilirdi."

Samsa: Baklavaya benzeyen bir tür hamur tatlısı
"Rüzgârın getirdiği kızarmış baharatlı etlerin, kavrulmuş soğanların, fırından taze çıkmış samsaların hoş kokuları çadırların, kulübelerin üzerini sardı."

Seğirtmek: Sıçrayarak yakın bir yere doğru koşmak
"Biri yerinden fırlayıp koşmaya başlayınca diğerleri de ardından seğirttiler."

Seksavul: Bozkırda yetişen, meşeye benzeyen bir ağaç türü
"Kuru seksavul dallarını dikkatle yerleştirdi ve ocaktaki ateşi güçlendirdi."

Seren: Yelkenli gemilerde üzerine dört köşe yelken açmak ve işaret kaldırmak için direğe yatay olarak bağlanan gönder
"Cumagül serene tutunmuş, kederli, kanalın kıvrıldığı yerin gerisinde kaybolmakta olan arkadaşlarına bakıyordu."

Serpuş: Başlık
"Hareketsiz ve uzun süre yatağa uzanıp aralıksız gözlerini diktiğinde, ay biçim değiştirir, alay eden serpuşlu bir soytarıya dönüşüverir."

Sundurma: Yağmurdan, güneşten korunmak için yapılan ve arkası bir duvara verilen çatı
"Turumbet kalktı. Atının bulunduğu sundurmaya yürüdü."

Sürgit: İlelebet
"'Bütün bunları lanet işanlar uydurdu, cahil halkı sindirmek, dizginleri sürgit ellerinde tutmak için...'"

Şanarak: Çadırın ışık alması için kubbesine yapılan bir çeşit fenerlik
"Yalnız Tacim, çadırı çevreleyen kamış parmaklıklara sırtını dayayarak şanaraktan hızla akıp giden parlak kıvılcımları izliyordu."

Şavk: Işık
"Ne günün, ne ayın... Ne yıldızların şavkı..."

Şıgırşık: Yağ çıkarma aygıtı
"Yemek pişiriyor, çadırı topluyor, pamuk tohumlarından şıgırşıkta yağ çıkarıyor, pamuk eğiriyor, temizliyor ve dövüyordu."

Şımıldık: Çadırlarda girişi perdeyle kapatılan bir tür oda
"Erkek grubu damatla beraber eğlenirken, gelin şımıldıkta kalmak zorundaydı."

Şilte: Üstünde oturulan, yatılan, içi yünle, pamukla doldurulmuş döşek
"Yer masasının etrafında, ipek şilte üzerinde üç erkek kurulmuştu."

Takır: Sert, tuzlu tabaka, tuz çölü
"Günler yine takır ve kum taneleri gibi tekdüze sürüp gidiyordu."

Talak: Evliliğin sona ermesi, erkeğin karısını boşaması
"Üç kez talak getir!"

Tecelli etmek: Belirmek, görünmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek, meydana çıkmak
"Her şey eninde sonunda Tanrının iradesine göre tecelli edecekti."

Telega: Atlı araba, talika
"Telegalar, arabalar, kamyonlar dizi dizi..."

Terki: Eyerin arka bölümü
"Birkaç saat sonra, ıssız bir gecede bodur bir atın terkisinde sarıla sarıla gidiyordu Cumagül."

Teveccüh: Bir yana doğru yönelme, yüzünü çevirme
"İşan, Duysenbay'ı teveccühle, teşvik edici bakışlarla ödüllendirdi."

Tırıs gitmek: Koşmaya yakın hızlı yürümek
"Başta tırıs giden atlılar köye yaklaştıklarında hızlandılar."

Tirit: Yaşlı ve zayıf (kimse)
"Bu anda tirit bedeni, kırış kırış yüzüyle dişsiz Ayten-molla gözlerinde canlandı."

Tufeyli: Asalak
"Tanrı ve onun yeryüzündeki tufeylileri olmadan dünyayı cennet yapan bir yönetim şekliydi."

Tulumşak: Saçta bırakılan at kuyruğu
"Köküne kadar kazınmış başının arkasındaki tulumşakı boynundan aşağı uzanıyordu."

Turangil: Orta Asya'da yetişen bir ağaç cinsi
"Günü gününe uymaz, bugün durgun ve uysaldır ya, yarın bakmışsın kıyıları yırtıp büyük çabayla yetiştirilmiş meyve ağaçlarını, yaşlı turangilleri kökleriyle beraber almış götürüyor."

Tübeteyka: Karakalpak, Özbek vb. halklarının geleneksel başlığı
"Cumagül hemen çadıra koştu. İsten kararmış boyunduruk, püskülü haşhaş çiçeği kırmızısı yeşil kadife tübeteykasını başından düşürdü."

Vekilharç: Zengin kimselerin parasını yöneten ve gerekli harcamaları yapan kimse, kesedar
"Köylünün can düşmanı, Bay'ın vekilharcı Nurım'dı bu."

Yayvan: Eni boyundan ve derinliğinden çok olan, basık ve geniş
"Cumagül iri yayvan turangil ağacına doğru yürüdü."

Zıpır: Şımarık ve delice tavırlı, hareketlerinde ölçüsüz, delişmen, zırtapoz, zirzop
"Aleksandr, Nurzada için zıpır oğlanı üç defa göndermişti."

Bolşevik Terimleri ve Kısaltmaları

BATRAÇKOM: Batraçkiy Komitet
Tarım İşçileri Komitesi

GPU: Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye
Devlet Siyasi Yönetimi

MTS: Maşinno-Traktornaya Stantsiya
Makine-Traktör İstasyonu

OKRİSPOLKOM: Okrujnoy İspolnitelnıy Komitet
Bölge Yürütme Komitesi

OKRONO: Okrujnoy Otdel Narodnovo Obrazovaniye
Bölge Halk Eğitim Müdürlüğü

OGPU: Obyedinyonnoye Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye
Birleşik Devlet Siyasi Yönetimi

TOZ: Tovarişçestvo Po Sovmestnoy Obrabotke Zemli
Toprağı Ortaklaşa İşletme Ortaklığı

comments powered by Disqus